Her oyunun oyuncuyu kendisiyle bağlama şekli vardır. Bunu türlü yollarla başarabilir oyunlar fakat bence en güzeli baş karakterle-oyuncu arasındaki ilişki. Çünkü zaten sizin yönettiğiniz karakter, sizle o kadar iç içe oluyor ki siz oyunla bütünleşiyorsunuz. Size bunu en iyi sağlayan on karakteri derledik. İyi okumalar.

10. Aloy

Bu meraklı kız çocuğunun o esrarengiz dünyayı incelemesiyle oyunumuz başlıyor. O içini çektikçe siz içinizi çekiyorsunuz. Horizon Zero Dawn eğer oynamadıysanız oynadığınızda haklı olduğumu göreceksiniz. Eski dünyadan kalıntıları buldukça, gelişmiş teknolojinin bu kabile hayatına ne kadar güzel ayak uydurduğunu her görüşünüzde Aloy’la beraber bunun tadını çıkaracaksınız.

Hikaye açısından Aloy’u bize tanıtması ve onun hikayesini takip ettirmesini oyun o kadar güzel anlattığı için sanki olanları sizin hikayenizmişçesine takip ediyorsunuz. Bunu o kadar güzel başarıyor ki oyun sanki Aloy sizmişsiniz gibi oluyor. onun üzülmesi, heyecanlanması, sinirlenmesi sizde paralel tepkilere sebep oluyor. Bu yüzden Aloy listemize onuncu sıradan girebiliyor.

9. Sekiro

Oyun zorluğuyla ünlü From Software oyunlarından biri olan Sekiro Shadows Die Twice bu sefer çıtayı üst seviyeye çıkarmayı başarabildi. Çünkü bu sefer iki defa ölebilmenize rağmen oyun daha da geçilmez bir seviyede. Bunun yanı sıra From Software oyunlarında genelde hikayeyi size anlatmak yerine sizin anlamanızı, bunun için çaba göstermenizi ister. Eğer yeterli özveriyi gösterebilirseniz oyun size harika bir deneyim sunacaktır.

Sekiro’yla, tek kollu kurtla, tanışmamız bir savaş sonrası yağmacılık yapmasıyla oluyor. Bir ustanın onu yanına alması ve kutsal bir prensi koruma görevi verilmesiyle devam eden macerasına büyük bir başarısızlıkla başlıyor. Prensi kaçırılmış, kolu koparılmış bir şekilde ölüme terk edilen kurt bu hatasını düzeltmek için yapacağı şeylerin farkında bile değil henüz. Vermesi gereken çok zorlu kararlar olacak. En çok bu kararları verirken hissedeceksiniz ne kadar zor olabileceğini. O kararları verebilecek misiniz?

8. Corvo

Dishonored 2 ve devamındaki Corvo’dan bahsetmiyorum. İlk tanıştığımız, kraliçesini korumak için kendi canını ortaya koymuş Corvo’dan, prensesi kurtarmak için her şeyi yapabilecek Corvo’dan bahsediyorum. Daha oyunun başında yüzleştiğimiz entrika bizi düşündürmeye başlıyor bile. Kim yaptı? Neden yaptı? Bunu nasıl düzeltebiliriz? Onurumuzu nasıl kurtarabiliriz. Kendi onurumuzmuşçasına benimsediğimiz Corvo’nun macerası oyunun mekanikleri sayesinde çok enteresan bir hal alıyor. Çünkü oyunun her aşamasında siz oyuna hükmediyosunuz. Bu oyunu oynarken bir suikastçı olarak önünüze çıkan herkesi öldürebileceğiniz gibi, bir kişinin bile kanını akıtmadan oyunu sonlandırabilirsiniz. Bu oyunun en güzel başardığı, dünyayı tanıtış şekli sayesinde Corvo’yla beraber duygusal kararlar almak oyunun bir mekaniği gibi olacak sizin için.

7. Carl Johnson

Carl Johnson’ın başına gelenleri bir biz biliriz bir de siz. Çünkü bir oyuncu olarak bu karakter hayatınıza bir yerde girmiş ve önem sahibi olmuş olmalı. GTA San Andreas oyununda daha oyunun başında canımızı sıkmaya başlıyorlar. Hava alanına yeni inmişiz ve her şeyimize el koyuluyor. Uzun soluklu San Andreas yolculuğunda inişli çıkışlı duygusal bir roller-coaster kullanıyormuş gibi CJ’e eşlik edeceksiniz.

GTA oyunlarının en güzel yanı, size sunduğu imkanların bolluğu olsa gerek. Çünkü CJ’le beraber geçirdiğim saatleri ben kestiremiyorum. O kadar büyük bir dünyada, o kadar yapılacak şeyle kendi CJ’inizi yaratmanızı sağlıyor ve başına gelenler yüzünden O’na öylesine bağlanıyorsunuz ki oyun bittiğinde klavyenizi, farenizi, joystickinizi şöyle bir kenara koyup düşünmeye başlıyorsunuz. Umarım yaptıklarınızdan vicdanınız rahattır.

6. Sam Porter Bridges

Porter yani taşıyıcı. İnsanlığın yer altı sığınaklarına girmek zorunda kaldığı. Dünyanın bilinmeyen bir sebepten ötürü farklı bir varlığın kontrolü altında olduğu bu dönemde,  sığınaklar arası iletişim size kalıyor. İnsanların ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamalısınız. Her tanıştığınız insanla yaşayacağınız kişisel temas oyundaki karakter gelişimi için ekstra bir güzellik sağlıyor. Dolayısıyla dikkatli olun, taşıdığınız şeyler çok daha kıymetli oluyor.

Hideo Kojima’nın önderliğinde Norman Reedus’ın baş rölünde oynadığımız Death Stranding bize daha önce görülmemiş bir deneyim sunuyor. Oyunun sinematikleri bir film edası yarattığı kadar, oynama kısımları da biraz meditasyon etkisi yaratıyor. En can alıcı yanıysa hikayesi, sizi öylesine birleştiriyor ki baş kahramanla ne kadar etkilendiğinize şaşıracaksınız.

5. Joel

Hayatımıza 2013 senesinde girmiş olan Last of Us, çıkış yaptığı günden beri hala gelmiş geçmiş en iyi hikaye oyunları listesinde ilk 10’dan sıralamasını kaptırmadı. Troy Baker’ın muhteşem ses sanatçılığıyla cana kana bürünmüş Joel, oyunda yaşadıkları kadarlarıyla bize adeta yalnızlığı, çekmişliği, çaresizliği ve bunlarla nasıl başa çıkılabileceğini öğretiyor.

Hikaye basitçe çok özel bir kız çocuğunun bir yerden bir yere götürülmesi. Bu da sizin işiniz. Fakat bu oyunu özel kılan Joel ile Ellie arasında olan dinamik ilişki, onların bu maceralarında yaşadıkları deneyimler sizi o dünyanın içine sokuyor. Eğer ki güzel hikaye oyunlarından hoşlanıyorsanız ve halen bu oyuna bir şans vermediyseniz, sıradaki oyunları da kapıdayken bu oyuna bir şans vermenizi şiddetle öneririm.

4. Geralt of Rivia

Orijinal olarak bir kitap kahramanı olan Geralt’la dünyanın büyük bir çoğunluğu oyun dünyasıyla tanıştı. Kendisi bir witcher, yani mutant. İşi ise para karşılığında canavarları öldürmek. Yetiştirilme şekilleri yüzünden toplumdan soyutlandıkları ve dolayısıyla mutant oldukları için ne kadar insanlar tarafından dışlanıyor olsalar da insanlar en sıkıntılı dönemlerinde yine witcherlara başvuruyorlar. Biz de burada devreye giriyoruz. Bir bütün hikayesi olsa da oyunlarının kapsamlılığı ve tanıştığı her insanla, gittiği her kasabada farklı bir hikayeyle buluşuyoruz. Bu da bizim witcherlığı benimsememize yarar sağlıyor. Adeta bir witcher gibi davranmaya alışıyoruz. Durup durup “hadi gidelim, Roach.” gibi şeyler demeye başlıyoruz. Esrarengiz sırlarla dolu bir dünya, derinlikli hikayesiyle Geralt olmak witcherın dünyasında çok keyifli. O zaman ne bekliyorsunuz? Hadi gidelim, Roach.

3. Senua

Sucker Punch Hellblade Senua’s Sacrifice’ı yaparken çok enteresan bir çıkış noktasıyla yola çıkıyorlar. Belki de bu sebepten bu listede bir numara olması gerekirdi fakat çok güçlü iki rakipten geri kaldı. Kahramanımızın bir hastalığı var, şizofreni. Zaten oyun size en iyi deneyimi yaşamanız için kulaklıkla oynamanızı öneriyor. Bunun sebebi Senua’nın zihninde başka sesler de var. Bu eşsiz deneyimi çok güzel bir şekilde aktarmayı da başarabiliyorlar. Sanki arkanızdan, sağınızdan veya tam karşınızda biri olmamasına rağmen burnunuzun ucunda biri varmışçasına sesler duyuyorsunuz. Bu zaman zaman korkutucu da olabiliyor. Şahsen kapkaranlık bir bölümünü tamamlarken ışığı açmaya karar vermiştim. Çünkü etrafımda birileri var mı diye artık ben paranoya yapmaya başlamıştım. Piyasada bulunan belki de en orijinal karakterlerden biri olan Senua ile yolculuğa hemen başlayın. Vakit kaybetmeyin. Aksi takdirde sevgilisinin ruhunu cehennemden nasıl kurtarabilir?

2. Kratos

Savaş tanrısı, Kratos. Gelmiş geçmiş en ikonik karakterlerden biridir diye düşünüyorum.  Kendisiyle ilk defa 2005’te tanışmış olmamıza rağmen hepimizin Kratos’un nasıl biri olduğu hakkında bir fikrimiz var. Bunun sebebi de işte karakterin tanıtımının ne kadar başarılı ve doyurucu olmasından kaynaklanıyor.

Ailesinin ölümüyle başlayan nefreti hala bitmedi ve bitmeyecek gibi duruyor. Bütün Olimposlular’ı yok etmesi yetmediği gibi bu sefer de inzivaya çekilmiş gibi yeniden ailesini kuruyor. Ama geçmişi onun yakasını bırakmıyor. Karısının ölümüyle başlayan son oyununda karısının son dileğini yerine getirmek için yola çıkacakken işler birden sarpa sarıyor. O dileği ne olursa olsun yerine getirmek zorundayız fakat bu yolculukta karşımıza bu sefer de İskandinav tanrıları engel olmaya başlıyor. Hikayenin kalanını söylemeyeyim. Böyle oyunlar kolay kolay gelmiyor. Tadını çıkarmaya bakın.

1. Arthur Morgan

Ve Arthur Morgan, bu karakter bana en çok yakınlaşan karakter. Red Dead Redemption 2 oyununun çok uzun olmasıyla da alakası olabilir fakat oyundaki hikaye örgüsü o kadar iyi işlenmiş ki açık dünya oyunu olmasına rağmen hikaye her zaman canlılığını koruyor. Arthur’un da dünyayla olan etkileşimleri onu canlı kanlı bir karaktere dönüştürüyor. Başına gelen her şey sanki sizin başınıza geliyor. Onu kendi canınızı korur gibi koruyorsunuz bazen. O ağladığında bazen onunla ağlıyor, bazen de ağlamasın diye teselli etmeye çalıyorsunuz. Sinirlendiğinde sakinleştirmeniz mümkün değil. Çünkü onun sizi sakinleştirmesi gerekiyor.

Oyunun hikayesinden bahsetmeye pek gerek yok, upuzun bir macera. Her saniyesi dolu, her saniyesi aksiyon, her saniyesi heyecan. Bittiğinde keşke hiç oynamasaydım diyeceksiniz çünkü bir daha ilk defa yaşayamayacaksınız Arthur’un başından geçenleri.